Müzik hayatına 1982 yılında İstanbul’da başlayan Birol Giray, BeeGee ismiyle Türkiye ve yurtdışında 30 seneyi aşan DJ’lik kariyerinin yanı sıra, Türkiye’de eğlence sektörü ve müzik radyoculuğu konularında önemli başarılara imza atmıştır. 1999 yılında Türkiye’nin en büyük elektronik müzik markası ve radyosu FG’nin kurucularından olan Birol Giray, ülkemizde düzenlenen Chill-Out ve Electronica Festival gibi festivallerin de arkasıdaki isimdir. Elektronik müziğin dijitalleşmesiyle beraber Youtube üzerinden Mixed By BeeGee yayınlarına başlayan Birol Giray, Galata Kulesi, Tuz Gölü, Babadağ gibi Türkiye'nin en güzel yerlerinde performans göstererek müzikseverleri mutlu etmeye devam ediyordu. BUGECE Birol Giray'ın 3 Haziran Perşembe günü dünyanın 7 harikasından biri olan Ürdün, Petra'da gösterecği performansın ilk habercisi olmakla kalmayıp, performans sonrasında Birol Giray ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdi! Röportajda ilk olarak performansı hakkındaki sorulara cevap veren usta DJ/prodüktör sonrasında 30 yılı aşan kariyerindeki ilginç anılardan, Türkiye elktronik müzik sahnesinin nasıl değiştiğine kadar merak edilne bir çok konuya değiniyor. Canlı yayın bitti, müthiş bir performanstı! Nasıl hissediyorsun? Çok iyi hissediyorum, çok büyülüydü. 2 gün boyunca, çöl sıcağında bana burada yardım eden kocaman ekibe çok teşekkür ediyorum. Ülkenin başbakanına bize gerekli izinleri sağladığı ve yardımcı olduğu için çok teşekkürler. Çok özel bir atmosferde benim için çok önemli bir performans oldu; mutluyum, umarım izleyenler de beğenir. Dinleyicileri beklen petra setinizi 3 kelimeyle tarif edecek olsanız bunlar ne olurdu? Melodik tekno house - duygusal - sürprizli Petra-Jordan’da live çekim yapma fikri nasıl oluştu? Hobi olarak fotoğrafçılık yapıyorum ve burası dünyanın 7 harikasından biri; bu nedenle ilk buraya fotoğraf çekmek için gelmek istedim ama video çekmek çok iyi denk geldi. Petra yönetimi bu set konusunda çok istekliydi ve bize çok yardımcı oldular. Şartlar çok zordu ve burası çok sıcaktı ama bir çok kişinin yardımıyla bu hayali gerçekleştirdik! Gerçekten çok mutluyum! 1982 yılından beri DJ’lik yapıyorsunuz, DJ’liğe ilk başladığınız zamanla şuan (pandemi öncesi zamanı düşünürsek) eğlence sektörünün gelişimi ve değişimi hakkında yorumunuz ne olur? O kadar çok şey var ki anlatacak bu konuda… 1982-2020, hayatımda bu aralıkta başka hiçbirşey yapmadım öncelikle onu söylemeliyim; sadece müzik çaldım, DJ’lik yaptım! 80’lerin sonuna doğru 90’ların başında elektronik müziğe olan ilgim başladı. 90’ların sonuna doğru artık elektronik müzikten başka hiç bir şey dinleyemez olmuştum. 1982 yılında bana bu soruyu sormuş olsaydınız olacak hiç bir şeyi tahmin edemezdim. Teknoloji konusunda dağlar denizler aşıldı resmen, müzik ve müziğe ulaşım konusunda da büyük gelişmeler yaşandı. Ben eskiden müziğe ulaşma zamanımı 10-12 gün arasında belirlerken şuan 1 saniye içerisinde istediğiniz her şeye ulaşabiliyorsunuz, bu inanılmaz bir gelişme… Çaldığımız tüm teknoloji ve setuplarımız değişti, artık kasalarca plak ordusuyla gitmek yerine bir USB cebimizde çalmaya gidiyoruz. Bunlara ek olarak “scene” yani insanların elektronik müziğe olan ilgisi değişti. Elektronik müzik artık tamamen neredeyse herkesin sevdiği bir olay haline geldi ve çok popülerleşti. Bu da bizler için çok önemli. Bu soruya daha saatler boyunca cevap verebilirim ama ilk aklıma gelen başlıklar böyle :) Sizi DJ olmaya iten olay/faktör ne oldu? Ben dans ediyordum, sürekli dans ediyordum, dans benim için çocukluğumdan beri gelen en büyük tutkulardan biriydi. Sonrasında dans yarışmalarına katılmaya başladım, yani dans hayatımın bir parçası oldu: evde dans, okulda dans, sürekli dans! Dans ede ede sonra bir baktım, arkadaşlarımın partilerinde çalıyorum… O zaman kaset çalıyorduk tabii :) Şimdi tabii hatırlayacak olursam çok komiğime gidiyor ama muhteşem günlerdi! Kısaca dans ederek başladım ve 16 yaşımda ilk defa DJ’liğe adım attım. Set başındayken başınıza gelen en ilginç olay/ en unutamadığın an neydi? O kadar çok var ki, 100’lerce hatta belki de daha fazla! Aklıma ilk gelen olay: İngiltere’de çalıştığım dönem kulübün mutfağından içeri kendime cappuccino yapmaya girdim. Bana “Frank in the house” dediler, dedim tamam “Frank in the house”...Sonra kafama takıldı bu ne demek acaba diye, bana demezler mi “Frank Sinatra şu an burada!” E tabii ki ben titremeye başladım, o gece nasıl çaldığımı hatırlamıyorum :) Frank Sinatra’ya çalmakta nasip olmuş oldu… Kariyerinizin başında plak toplamak için Paris’e otobüs ile gittiğinize dair hikayeler duyduk, olayın aslını sizden de dinleyebilir miyiz :) Doğru evet, onu da yapmışlığımız var:) İlk soruda biraz bahsettiğim gibi 80’lerde plağa ulaşmak biraz zordu ve DJ’lerin gittiği belli plakçılar vardı Londra’da ve Paris’te… Türkiye’de benden önce gidenler de var, Metin Fadıllıoğlu gibi müzik seven ağabeylerimiz… Onların izinden gittim ve benim yaş grubumdan Paris’e plak almaya ilk giden ben olabilirim diye düşünüyorum. Otobüsle giderdim, 3 gün sürerdi, 10 gün plak seçer plak getirirdim, 3 gün geri dönüş, toplam 16 gün… Yani bir plağı çalmak için en kısa süre 16 gün diyebiliriz. O zaman için eğer postayla isterseniz Türkiye’deki gümrük sisteminden dolayı takılma riski çok yüksekti, 16 olur sana 33 gün… Yani müziğe ulaşmanın zamanında ne kadar zor olduğunun belgeleri bunlar. Çok mutlu, çok heyecanlı ve güzel zamanlardı, ben de erken yaşta bu fırsata eriştiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sagopa Kajmer ve Mango ile remiksleriniz Türkiye çapında büyük ilgi topladı. Sizce genel olarak türk prodüktörlerin diğer müzik türlerindeki türk sanatçılar ile işbirliğine girmemesinin ana nedeni nedir? Giren arkadaşlarımız var ama günümüzde DJ’lik ve prodüktörlük arasındaki sistem çöktü, ikisi birbirine karıştı. Ben de piyasaya baktıktan sonra Türkçe müzik üretmenin ne kadar önemli olduğunu ve piyasanın buna ne kadar ihtiyacı olduğunu farkettim; sonuçta bu toprakların insanıyım:) Yurtdışına çalmaya gidiyor olabilirim ama Türkçe sözlü elektronik müzik yapıcam diye yola çıktım ve Manga’yla başladım… Cevapsız sorular remiksinden sonra sizin de takip ettiğiniz parçalar geldi. Hala bunu yapan ve devam eden arkadaşlarım da var… Hiç ilgilenmeyeni de var.. Ben türkiye müzik piyasasındaki DJ ve prodüktör karışıklığını farkettikten sonra, yani insanlar türk prodüktörleri bir anda DJ olarak görmeye başlayınca kendi parça ve remikslerimi çıkarma fikri geldi. Ben bu yolda devam edeceğim ve diğer arkadaşlarımızın da ister rap, ister rock, Türkiye’nin değerli sanatçılarıyla parçalarını görmek isterim. Avrupa’nın sayılı metropolitan şehirlerinde resident DJ’lik yaptınız, Avrupa’daki gece hayatını Türkiye’ye kıyasla nasıl yorumlarsınız? Son dönemde Türkiye Avrupa’yı yakaladı bence. Bunun sebebi benim açımdan, Berlin’de Katerblau’da çalmak ve Çeşme/İstanbul’da bir festivalde çaldığımı hayal edecek olursam, ülkemizdeki dinleyici kitlesini daha çok seviyorum… İnsanlar daha paylaşımcı, Avrupa’da insanlar kendi iç dünyalarına dönüyor ve siz bir DJ olarak setiniz sırasında dinleyicilerin neler yaşadıklarını pek hissedemiyorsunuz. Türkiye’de çok iyi reaksiyon görüyor, bu konuyu yabancı DJ arkadaşlarımla konuştuğumda onlar da aynı şeyi söylüyor, yanı bu sadece benim görüşüm değil, bu çok önemli! 20 yıl önce Türkiye’nin ilk ve tek elektronik müzik radyosu Future Generation’ı (FG) kurdunuz. Radyoculuk sektörü son 20 yılda nasıl şekillendi? Çok büyük değişiklikler var tabii… Başladığımız günden bugüne en büyük değişiklik tabii ki plaktan dijitale geçiş oldu. Onun dışında bu sene geçtiğimiz yeni radyo kulesi radyoculuğun temelini güçlendirdi. Dijital tarafta ise seçki çok önemli, FG zaten bugüne kadar hiç bir zaman yayınlarından ödün vermeyip dünyanın ve Türkiye’nin en iyi DJ'leri her hafta, her gün dinleyicilerine sunmaya devam etti. Şimdi dijital bir stüdyomuz var ve o dijital stüdyodan sosyal medya kanallarımız üzerinden yayın yapmaya da başladık. Aynı istikrarda devam ediyoruz: kule ve dijital bu 20 yılın en büyük değişiklikleri denilebilir. Kendini geliştirmek isteyen amator dj ve prodüktör okuyucularımız için FG DJ School’dan kısaca bahsedebilir misiniz? FG DJ School, bizim en önemli projemiz. Salgın vasıtasıyla bu projeyi bekledğimizden erken yapma şansımız oldu ve bunun için çok mutluyuz. Kayıtlarımız hemen doldu, hatta gelecek seneye kadar dolu kayıtlar! Çok büyük ilgi gördü… DJ’lik akademik bir meslek değil ancak FG markası ile biz bunu akademik bir hale getirmek istiyoruz; okul dememizin arkadasındaki en büyük neden de bundan geliyor. Burası gerçek bir DJ okulu olacak; Avrupa olsun, ülkemizde olsun DJ olmak için belli bir arkadaş veya aile grubunun parçası olmanız gerekiyor, aslında olması çok zor bir meslek. Ya çok iyi prodüktör olacaksınız ve o milyonlarca üretimden sıyrılıcaksınız, kendinize bir kariyer çizeceksiniz ki bu durum parmakla gösterilecek kadar az. Ya da o ailenin parçası olarak kolektif bir çalışma ile kariyerinizde basamakları yavaş yavaş tırmanacaksınız, işte bu noktada FG devreye girecek. Bu işe gönül veren, bu işi yapmak isteye arkadaşlar için burada FG DJ Okulu büyük önem taşıyacak. Milli Eğitim Bakanlığı ile bir işbirliğimiz başlıyor, çünkü DJ’lik hakkında eğitim bakanlığına bağlı herhangi bir akademi ülkemizde daha önce maalesef mevcut değil. Bu konuda da çalışmaya başladık ve amacımız DJ’liğin aslında ne kadar ciddi ve arkasında emek olan bir iş olduğunuzu ülkemize göstermek istedik. Okulumuza katılan arkadaşlarımızı FG kariyerleri boyunca takip edecek, bizim için en önemli nokta bu. Bizler kariyerlerimizin belli noktalarına geldik ve bu noktadan sonra yeni gelen arkadaşlarımıza yardım etmenin en büyük görevimiz olduğunu düşünüyorum. Electronica ve Chill out festival arasindaki ana farklar nedir? Genelde bu festivallerin dinleyici kitlesini nasil tanimlarsiniz? Çok güzel soru ama çok uzun bir hikayesi var :) Bunu kronolojik olarak anlatmak gerekirse biz ilk önce FG Radyo’yu kurduk, sonrasında radyonun partileri olmaya başladı, daha sonra ilk festivali Electronica festivali gerçekleştirdik. Daha sonra FG Radyo, içindeki downtempo müziği Lounge FM’i kurarak o bünyeye taşıdı, bu tarz müzkler Lounge FM çatısı altında buluştuktan sonra Lounge FM, Chill Out Festiva’li yapmaya başladı. Seneler içerisinde gelişen böyle bir kronoloji var ama en önemli husus Electronica daha techno sahnesi, hangar, daha ağır dans müziği, yüksek tempo, daha enerjili, binlerce insanın katıldığı bir festivai haline geldi. Chill Out festival ise daha doğanın içinde, şehre uzak yerlerde, Pazar günü, gündüz vakti, insanların dinlenip sohbet edebileceği ama akşam vakti de dans edeceği çok butik başlayıp çok büyük rakamlara ulaşan bir festival haline geldi. Yani bir tanesi elektronik müzikte uptempoyu temsil ediyor, bir tanesi de downtempo’yu temsil ediyor. Petra’nın büyülü atmosferinde set çalmak nasıl bir duyguydu? Muhteşemdi… Her yerde set çalmak çok güzel, her yerin kendine göre ayrı güzelliği var ama uzun zamandır buraya gelmek istiyordum. Burada çalma fırsatı yakalamak çok inanılmaz oldu, herkes çok yardımcı oldu. Bu sıcakta 2 gündür benimle burada kovboy gibi dolaşan herkese son bir kere daha teşekkür etmek istiyorum :) Gerçekten çok güzeldi!