24 Hours of İstanbul etkinliğinin ikinci ve canlı seti... Gündüz ve gecenin eşit olmasını temsil eden Equinox Stage'de Aksak ve Ferhat Albayrak, set başında dinleyicilerini unutulmaz bir yolculuğa çıkaracak. Aksak ve Ferhat Albayrak ile hem keyifli hem de derin konular ile dolu sohbetimizde 12 saatlik set çalmanın zorluklarından, profesyonel hayat ve DJ'liği beraber yürütmeye, elektronik müziği oluşturan kitlelerden, pandemiyi nasıl geçirdiklerine geniş bir yelpazede yer alan bir çok konuyu içeren röportajımızı aşağıdan okuyabilirsiniz! 12 saatlik bir DJ setini, maratonlarla kıyaslayabiliriz. Her uzun mesafe koşcusunun bir taktiği olduğu gibi sizin de bu setinizde belirlediğiniz taktikleriniz vardır mı? Aksak: Fatih Terim’in dediği gibi taktik maktik yok, bam bam bam… Şakayı geçersek, DJ’lik yapmak taktikle olan bir şey değil, DJ’lik çok içten gelen bir şey. Duygu ve his bazlı bir meslek, o anki akış setinizi belirliyor. Mekanın atmosferi de bunda çok etkili oluyor tabii ki, çalarken gözünüze çarpan bir obje veya bir şekil setinizin hissiyatını belirleyebiliyor. Sorunuza net cevap vermek gerekirse 12 saat boyunca spesifik olarak bu parçaları çalacağım diye bir hazırlığım yok ama tabii ki kafamda belirli planlar var. 12 saatlik setin fiziksel yönünü ele alırsak, zaten son bir yıldır gece hayatı olmadığından dolayı fiziksel anlamda aslında fit hissediyorum. Yani bir yorgunluğumuzu yok, bir şeyimiz yok. Bir de diğer taraftan bütün festivalin amacına baktığınız zaman zaten bizim amacımız 12 saat çalmanın bir başarı göstergesi değil; tam tersine 12 saat çalmak insanları bizim bu işi ne kadar tutkuyla yaptığımızı, bu işi ne kadar sevdiğimizi, müzikal derinliğimizi gösterebilmek gibi amaçları barındırıyor. Yoksa 12 saat, 24 saat, 36 saat bunlar çok güzel rakamlar tabii ki. Dünyanın rakamlarla işlediği bir sistemde istatistik çok güzel bir araç ama bizim bu festivaldeki amacımız en uzun biz çaldık değil. Biz müziğe meraklıyız, biz DJ’liği bu kadar seviyoruz. Tabii 20 Mart tarihi. Gündüz ve gecenin eşit olduğu tarih şansımıza... O yüzden tam 12'şer saatlik bir gündüz, 12'şer saat 12 saatlik bir gece seçimimiz olacak. O yüzden hazırlanmak mental olarak bizim için çok keyifli olan bir şey. Çok sevdiğimiz insanlarla doğru platformlu, doğru şekilde yaptığımızdan dolayı çok bu set için kendimi çok hazır hissediyorum. Ferhat Albayrak: Aksağa yüzde yüz katılıyorum. Ben de zaten normal setlerinde hiçbir zaman bir hazırlık yapmam, bir playlist oluşturmam. O anda ne hissediyorsam onu çalarım ama setlerimde en belirleyici olan şey benden önce çalan kişinin setinde yarattığı havadır. Genelde klüplerde benden önceki setin son 15 dakikasından itibaren hangi parça ile başlayacağımı düşünmeye başlarım. Ek olarak, setim için genelde kafamda bir hit parça vardır. Bu hit parçayı gecenin sonunda da çalabilirim, ortasında da, başında da… Setimin geri kalanını da bu hit parça etrafında organize etmeye dikkat ederim. Bu 12 saatlik setim de de fade in, fade out; peak time, loose gibi düzenlemeler yapacağım. Ben daha önce 2 kere 6 saat çaldım, uzun setlerde belirleyeceğiniz en önemli taktik ilk 1 saatte tempoyu nasıl tutturduğunuzdur çünkü setin geri kalanının akışını büyük oranda belirler. 24 Hours Of İstanbul için çalacağım 12 saatlik set hakkında konuşmak gerekirse, burada klüp ortamının tam tersine hiçbir reaksiyon alamayacağım için Aksak’a bakarak çalacağım :) dalgayı geçiyorum, tabii ki radyo seti gibi olmayacak. Mümkün olduğunca arşivimin derinliklerine ineceğim. Daha önce hiç çalmadığım, çalamadığım, dinleyiciden gelecek reaksiyonu kestiremediğim parçalara yer vermek istiyorum. Yani tamamiyle sınırsız. Sınırların kalktığı bir set olacak benimkisi. Ve de tabii ki çok gaza da basacağız. Kendi adıma bir şey daha söylemek istiyorum. Burada gerçekten önemli olan bu müziği Aksak’ın da söylediği gibi rakamlarla sınırlamamak lazım. Önemli olan hissettikleriniz, hissiyatın karşıya geçmesidir. Bu 12 saatlik setinde giriş, gelişme, sonuç olarak bizim hissiyatımızın karşı tarafa ulaşması bence çok daha çok daha keyifli olacak. Aksak: Çok fazla sürpriz olacak zaten. Sabah 7'de ne çalışacaksın sorusu var insanlarda. İlk parçayı bekleyin :) Sabah 7'de gerçekten pazar sabahın ilk saatlerinde çok farklı bir sürprizle başlayacak. Akşam 7'de biterken de çok farklı bitecek tabii ki… İkiniz de set başında olduğunuz zaman profesyonel kariyerlerinizde de büyük başarılara imza attınız. DJ’lik ve profesyonel hayat arasındaki bu mükemmel dengeyi yakalamanın sırları neler? Aksak: Ben açıkçası 33 yıldır çalıyorum. Bilfiil 33 yıldır çalıyorum yani. Lise çağlarında partilerde müzik yapmak diye adlandırdığımız dönemden beri çalıyorum... Kurumsal hayat dediğimiz noktaya da bir şirkette maaşlı olarak çalışmak diye adlandırıyor. Ben kurumsal hayatı 8 yıl önce bıraktım. Üst düzey pazarlama yöneticiliği noktasında bıraktım. Bırakırken de kendime dedim ki, benim tutkununu olduğu yer ağırlıklı olarak eğlence, kültür, sanat hayatı, DJ'lik ve bunun etrafındaki dünya. O yüzden kurumsal hayattaki birikimlerimi bu tarafa taşımaya çalışıyorum. Keza bu festival de birazcık bu pazarlama birikiminin sonucu. Bizim bugüne kadar müzikle alakalı yaptığımız olan şeylerin pazarlama dünyasıyla birleşebilir, markalara fayda sağlayacak şeyler olması çok güzel. Oradan bakınca ikisi elele çok iyi gidiyor. Kurumsal hayatıma devam ederken de ben DJ’lik yapıyordum. DJ’lik çok içten gelen bir şey. Tutkuyla yaptığınız, içten gelen bir şey… Diğer taraftan da profesyonel hayatı olan arkadaşlarıma şöyle bir öneride bulunmak istiyorum. Profesyonel hayatınız varken bir hobi sahibi olmak gerekiyor. Sahip olduğunuz hobi aslında orada ne kadar başarılı olursanız o sizin kendi içsel tatmininizi getirir. Kurumsal hayat, bir yere kadar. İş hayatı bir yere kadar. Her şey para değil, her şey başarıdeğil ama hobileriniz sizin kim olduğunuzu asıl ortaya çıkaran şeydir. İster DJ’lik olsun, ister müzisyenlik olsun, ister hobi bahçesi yapmak olsun, ister marangozluk olsun önemli veya araba modifiye etmek olsun bir hobi, bir uğraş... Kendinizden verebileceğiz, katabileceğiniz, tutkuyla bağlanabileceğini bir şey olduğu zaman hayatınızın her tarafı rahatlıkla beraber akıyor. Ferhat Albayrak: Ben de şöyle düşünüyorum. İnsan beyni tek bir iş yapmak için fazla değerli Müzik disiplinine olmak çok zor bir şey değil. Ve de insanda sadece tek bir şeyle ilgilendiği zaman o tek bir şeyin kıymetini bir süre sonra kaybediyor. Yani biz öyle yaratıklarınız. O yüzden multi-disiplin olduğu zaman ve bunları da ayırabildiğimiz zaman insan gerçekten besleniyor. Zaman konusu tabii ki önemli ama zamanınızı yönetmeyi zamanla öğreniyorsunuz. Yani her işin kendine göre öncelikli ve gereklilikleri var. Bunları yapmak zorundasınız. Bence işin özünde olay insan ilişkisi yani networking ile alakalı. Ben otomobille uğraşırken bir anda Aksak beni “arayıp ağabey akşam şunu ne yapacağız festi̇valde” dediği anda benim beynimde öyle kromozomları harekete geçiriyor ki anlatamam :) Elektronik müzik underground mu kalmalı, büyük kitlelere mi yayılmalı? Aksak: Zaten büyük kitlelere yayılmış durumda. Akdeniz'de bir tane ada var, ve yıllık yaklaşık herhalde 1-2 buçuk milyar dolar civarında elektronik müzik turizmi için para dönüyor… Ferhat Albayrak: 80 milyar dolar… Aksak: İşte.. Rakam geldi… 80 milyar doları aslında perspektife oturtmak gerekirse Türkiye Cumhuriyeti'nin tamamını, yıllık üretimini sekizde biri yani tek bir aday üzerinden Türkiye hükümetin tüm üretimini sekizde biri yıllık olarak çıkıyor. Şimdi bu zaten kitleye ulaşmış demektir. Ferhat Albayrak: Bu konu benim için tam bir paradoks aslında. Gerçekten öyle. Popüler olan şeyin aynı anda underground olması mümkün mü? Bence mümkün. Bunun çok güzel örneği Berghain. Berghain dünyanın en önde gelen kulüplerinden biri. Girmesi en zor kulüplerinden biri. İçeride neler olduğu belli değil ve bu onu daha da ünlü yapıyor. Ama dünyanın en underground klubü Berghain’ın kapıdaki güvenliği CNN ile röportaj yapacak kadar ünlü. Yani aslında bu kavramlar dönüp dolaşıp insanla alakalı hale geliyor. Müziğe baktığımız zaman ben müziklerin bir kalıba oturtulmasını sevmiyorum, Müziğin kendisinin underground olması, o müziği dinleyenlerin hayat stilinin yansımasıdır. Ama o müziği dinleyenlerin hayatları farklı yerlere evrilirse o müzik türü artık underground değildir demek de doğru olmayacaktır. Tabii ki müzik subjektif bir şey olduğu için, her zaman da belli bir entelektüelitenin üstünde olan insanların beğenisi, entelektüelite seviyesi düşük olan insanların beğenisinden ayrılacağı için, büyük kitlelere ulaşmak genellikle kaliteden çok basitlik ve kolay tüketilebilirlikleri üzerine kurulu olacaktır. Underground kitle daha sofistike elementlerden zevk alıyor ve bu iki grup aslında bir gemiyi dengeler gibi müzik sektörünü dengeliyor. Mainstream müziklerin bile çoğu bir alt-kültürden besleniyor ve pop müzik underground müzikten beslendiği sürece maalesef devamlılığı gelmiyor. Burada önemli olan kalıplara takılmadan, müziğin kendisini özümseyerek ilerlemek olmalıdır. İkiniz de DJ’likte usta isimlerdensiniz. Set başına geçtiğinizde ne hissediyorsunuz? İlk set başına geçtiğinizde de benzer duygular mı hissediyordunuz? Ferhat Albayrak: Valla ben genelde karakter olarak çok heyecanlanan birisi değilim. Duygularımı nispeten kontrol edebiliyorum. Ama her zaman ne olursa olsun ilk parçayı çalarken heyecanlanıyorum. O heyecan zaten giderse geçmiş olsun. Yani ben onu ilk play tuşuna bastığım zaman o ilk heyecan gerçekten sanki böyle 1996'da ilk defa play’e basmışsın gibi bir heyecan oluşuyor. Bunu gerçekten kaybederseniz geçmiş olsun. Sonrasında tabii ki işin içine tecrübe girdiği için artık ondan sonra işin kendi yapılış heyecanı kalmıyor. Çünkü o kadar çok problem, aksiliklere karşılaştık ki yani bu noktadan sonra beni şaşırtan, üzecek hiçbir şey olmayacaktır. Tabii ki teknik ve problem açısından kastediyorum, müziğin size verdiği heyecan kaybolmuşsa bir robottan ya da bir spotify playlistinden farkınız kalmamış demektir. Aksak: Bizim ilk çalmaya başlığımızın üzerinden çok zaman geçti. Başlarda böyle bir heyecan vardı, o öyle mi yapılıyor, bu böyle mi yapılıyor, şu nasıl veriliyor? Gün geçtikçe bu duygu artık hayatın normal parçası haline geliyor; nefes almak gibi, kahve içmek gibi, yemek yemek gibi... çok güzel bir yemek tabii ki :) Mesela hala sen çalmadan önce kulübe bakıyorsun, dopdolu... İnanılmaz bir enerji var. Bir anda avuçlarım kaşınmaya başlıyor tabii ki. Ben ne zaman çalıyorum? O yüzden o heyecan biraz benim için ortamdaki insanlara, kalabalığa bağlı bir şey ve ÇOK ÖZLEDİK. Çok özledik yani. Doğruyu söylemek gerekirse araya girmiş tam 1 yıl var. Bugün kulüplerimizin kapanışının 368'inci gün. Eğer yanlış hatırlamıyorsam 368 gündür klüplerimiz kafadır. Biz kitleye ulaşamıyoruz. Bizi en çok heyecanlandıran şey müziği paylaşma kısmı. Çünkü müzik çalmak dediğimiz şey… evet sahnede birisi çalıyor bir şeyler ama biz onu paylaşmak için yapıyoruz. Müzik çalarken hissettiğiniz duygu paylaştığınız zaman büyüyor, paylaştığı zaman gelişiyor. Oradan bir enerji alıyorsun, oradan bir yapıcı eleştiri geliyor. O yapıcı eleştiri senin çalacağın setin yönünü belirliyor. Ferhat’ın da dediği gibi ilk üç parça benim için belirleyici, kim müziğine nasıl tepki veriyor onu görüyorsun aslında. Dansçılar var, içenler var, flörtleşenler var... İlk üç parçada kimi nasıl harekete geçilebileceğini bildikten sonra, grupları ortaya çıkardıktan sonra zaten setin geri kalanında kime nasıl oynaman gerektiği, kimi nasıl harekete geçireceğini bilip bir şekilde o kalabalığı elinde tutarak götürebilmek. Çok özledim. Ne diyim, ÇOK ÖZLEDİM. Sokağa çıkma yasağı ile evlere tıkıldığımız bu günlerde günlerinizi çoğunlukla nasıl geçiriyorsunuz? Ferhat Albayrak: Pandemide profesyonel otomobil hayatıma ek olarak sürekli üretmeye devam ediyor. Bol bol parça üretiyorum hatta buradan çıkınca stüdyoya gidip bir parçama son dokunuşları yapacağım. Onun dışında da sürekli yeni demolar dinleyip Jeton’a yeni sanatçılar kazandırmak için uğraşıyorum. Aksak: Ben sektördeki tüm arkadaşlarımıza nasıl daha çok fayda sağlayabiliriz diyerekten neredeyse tüm günlerimi Life From İstanbul ile uğraşarak geçiriyorum. Günümün tamamı müzik, yayınlar, sponsorlar ve pazarlamayla geçiyor. Açıkçası benim dizi seyredecek bile zamanım kalmadı… köpeklerimi gezdiriyorum, dünyayı takip ediyorum, dünyadaki açılımları takip edip “yeni-normal”in nasıl olabileceğini düşünüyorum; böylelikle kendi geleceğimizi de hem şekillendirelim hem de bugünler geldiği zaman hazır olalım. Dünyanın geri kalanı ile karşılaştırdığımızda, Türkiye’de elektronik müziğin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ferhat Albayrak: İstanbul, işler açıldıktan sonra dünyada bana göre ilk üçte. Neden? Çünkü buranın potansiyeli çok az şehirde var. Buranın gerçekten enerjisi ve o tılsımı çok az şehirde var. Bizim burada şu anda bulunduğumuz nokta minimum 600 senelik. 600 senedir burada insanlar yaşıyor. Ruhlarını bir şekilde burada bırakmışlar ve bunu hissediyorsun. Buraya gelen tüm turistler, tüm DJ’ler de bunu hissediyor. Bizim en büyük farkımız bu. İkincisi tabii ki nüfus. Genç nüfusumuz çok ciddi bir genç nüfusumuz var. Bunlar sonuçta elektronik müzikle besleniyorlar. O yüzden bizim sahnemiz çok büyücek. Aksak: Potansiyeli çok fazla. Bunu zaten yani 16 Mart 2020'ye kadar gördük. O zamana kadar hiç düşünmediğimiz kadar mekan ortaya çıktı. Hiç düşünmediğimiz kapasiteler ortaya çıktı. O kapasiteler dolmaya başladı. Yerli yabancı bu işin o tarafında değilim ama dışarı çıkan çok ciddi bir kitle var. Son 1 yıldı bütün bu bekleyiş ile beraber, herkes eğlenmeyi beraber olmayı, flört etmeyi, müziğin bassıyla beraber kendini kaybetmeyi, günlük hayattan kopabilmeyi çok özledi. O yüzden İstanbul’un kendi gerçek potansiyeline baktığımız zaman çok güçlü! Biz 90’lardan beri elektronik müzik dinliyor ve üretiyoruz. İstanbul çok büyük sanatçıların uğrak noktalarından biri. O yüzden pandemi kısıtlamaları bittikten sonra İstanbul gerçekten çok ciddi bir şekilde uçuşta olacak!